“Söylediklerim, tüm sektörü kurtaracak”
Röportaj: Şehriban ÇİMEN Pandemi sonrası hayat yavaş yavaş normalleşmeye başlarken biz de Turkish Stone World Dergisi olarak sektörün nabzını yoklamak için mermer işletmelerini ziyaret etmeye karar verdik. İlk durağımız da şehrimiz İzmir’de bulunan Marmoleone oldu. Marmoleone’ın kapısından içeri girdiğimizde bizi firmanın kurucusu Hüseyin Arslan ve İhracat Müdürü Çiğdem Saraylı çok sıcak bir şekilde karşıladı. Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki bu sayfada okuyacağınız yazı, bir firma yazısı değil, Dünya markası olmak için tüm inancı, cesareti ve azmi ile mücadele eden Hüseyin Arslan’ın sektöre tavsiyeleri olacak. Bu yazıyı okuduktan sonra eminim sizler de hayallerinizi, cesaretinizi sorgulamaya ve kendinizi çok daha güçlü hissetmeye başlayacaksınız. Belki de bu yazından sonra o atamadığınız adımı atmaya karar verecek ve hayallerinize ulaşmak adına en güzel mücadelenizi başlatacaksınız…
“Biz mermerci değil, sanatçıyız” İzmir Adnan Menderes Havalimanı’nın hemen karşısında bulunan Marmoleone’tayız. Burası 3.000 metrekaresi kapalı olmak üzere, 6.000 metrekare açık alana kurulu ve toplam 60.000 metrekarelik plaka stok kapasitesine sahip. Firmanın kendi ocağına ait taşların yanı sıra yurt içi ve yurt dışındaki ocaklardan aldığı üst segment taşların da sergilendiği galerileri için Arslan, “Burası bir sanat galerisi” diyor ve ekliyor: “Biz mermerci değil, sanatçıyız. ”
“Pandemide pazarlama ağını iki katına çıkardık”
Sohbetimize öncelikle tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgını ve yarattığı etkilerle başlıyoruz. Hüseyin Arslan bu kriz döneminde hiç personel çıkarmadıklarını belirterek, “Marmoleone” olarak elimizi taşın altına koyduk. Bu kriz döneminde kendi öz sermayemizle üretimi düşürmeden, hatta satış oranı düşmesine rağmen pazarlama ağını iki katına çıkararak ayakta kalmaya çalıştık” diyor.
“Hayal etmeden hiçbir şeyi gerçekleştiremezsiniz”
O, önce hayal ediyor, hayalini yazıyor, üzerinde düşünüyor, hayalini gerçekleştirmenin yollarını arıyor ve ilk adımı atarak hedefe ulaşabilmek için yoğun bir şekilde mücadele ediyor. Mermer galerisini gezerken sanat eseri dediği taşlara dokunarak şunları söylüyor Arslan: “Hüseyin Arslan hem mimar oldu, hem hamal oldu, hem müteahhit oldu, hem tüccar oldu. Hem eğitimliyim, hem de alaylı. Zor zamanlar da geçirdim ama her zaman hayal ettim, hayal etmekten asla vazgeçmedim. Bunlar (taşları gösteriyor), hep benim hayalimdi. Yaklaşık beş yıl önce, burada sergilenecek tüm taşların listesini oluşturmuştum ve işte şimdi onlara dokunuyorum. Her şirketin kendisine göre hayalleri vardır. Marmoleone da benim hayalimdi ve gerçek oldu. Hayal etmeden hiçbir şeyi gerçekleştirme şansınız yok. Bütün herkese tavsiyem; önce hayal edin, teknik her zaman çözülür. Aklınıza ne gelirse yazın. Bir gün o yazı, bütün hayatınızı değiştirebilir.”
“Hedefim, değer yaratmak”
“Ülkeme nasıl katkıda bulunurumun hedefi ve kaygısı içindeyim” diyen Arslan, “Her zaman kendimizi yenileyip daha yeni ve daha iyi ne yapabiliriz, insanlık için daha nasıl güzel çözümler üretebiliriz, daha faydalı nasıl işler yapabiliriz, daha ne kadar çok istihdam sağlayabiliriz, daha fazla katma değeri yüksek üretim nasıl gerçekleştirebiliriz konularında ciddi bir şekilde çalışıyoruz. Benim derdim Türk firmalarıyla yarışmak değil. Benim derdim dünya firmalarıyla yarışmak. Hedefim, Türkiye’de bir dünya markası yaratmak. Bu işin sadece İtalyanlar’da olmadığını, Türklerin de başarılı olduğunu kanıtlamak ve onun iç huzuruyla yaşamak, benim birinci hedefim. Yani hedefim, değer yaratmak. Biz Türkler bunu başarabiliriz” diye konuşuyor.
“Milli servetimizin heba olmasına gönlüm razı değil”
“Hayallere ulaşmak için çalışırken bazı zorlayıcı engeller de önümüze çıkabiliyor tabi ki. Onlardan biri de fiyat rekabeti.” Piyasada ürünlerine benzer bir taşın çıktığını ve neredeyse yüzde 50 daha düşük fiyata satıldığını söyleyen Arslan, “Bu durum bizim yüzde 50 daha fazla emek harcamamıza neden oluyor. Bizler de fiyat istikrarını, üretim kalitesini ve üretim miktarını kontrol ederek, mevcut müşterilerimizle sürekli iletişimde kalarak, reklam çalışmaları yaparak rakip firmaların fiyat politikalarını ekarte ettik. İletişimde süreklilik, kaliteli ve doğru zaman yönetimi başarıyı getiren en önemli unsurlardandır. Ayrıca aynı iletişim kanalı ve telefon numaralarının kullanılmasını da çok önemli buluyorum. İnsanlar 20 yıl sonra dahi sizlere ulaşabilmeli” diyor ve şunları ekliyor:
“Doğal taş sektöründe bizler, ‘üretelim, satalım, para kazanalım’ mantığı ile çalıştığımız sürece, bir yere gelme şansımız yok. Agresif bir şekilde üretim yapmamalı, taşı değerinde satmalıyız. Çalıştığımız bütün ocaklar, bin yıl sonrasının hesabını yaparak üretim yapmalı. Milli servetimizin heba olmasına gönlüm razı değil çünkü heba olan bir doğal malzemeyi tekrar yerine koymak mümkün olmayabilir. Tüm bu firmalar Türkiye’nin; onlar başarılı olursa Türkiye başarılı olur” diyor.
“Aynı taşı üretenler tek çatı altında birleştirilmeli”
“Bu konuda Birliklerimize büyük iş düştüğü kanısındayım. Türkiye’de mermercilik butikleşmediği takdirde, fiyattan ziyade kalitede yarışılmadığı, katma değeri yükseltecek nihai ürünler üretilmediği, hizmet kalitesi ve zamanla yarışılmadığı sürece Türkiye’de mermer sektörünün gelişmesi mümkün değil” diyen Arslan, çözüm olarak ise aynı bölgede aynı taşlardan üretim yapan bütün firmaların tek çatı altında birleşip, tek fiyat politikası uygulamaları gerektiğini söylüyor.
“Çok kurumsal bir yapı firmanın ruhunu öldürür”
Arslan, iş hayatında tam profesyonelliğe karşı ve çok kurumsal bir yapının firmanın ruhunu öldürdüğünü söylüyor. Biraz amatör ruhlu olmak iyidir diyen Arslan şunları söylüyor: “Bizler Allah’ın bize lütfettiği sanat eserlerini, doğal güzellikleri satıyoruz. Amatör bir ruhla, insanların hissiyatına dokunarak çalışıyoruz. Çalışma arkadaşlarıma hep söylediğim bir şey var: “İşinizde çok kurumsal, ilişkilerinizde çok sosyal olun.”
“Taşın ruhunu okşamazsanız o taşı satamazsınız”
“Bir taşın dilini anlamazsanız, bir taşın ruhunu okşamazsanız, hikayesini kafanızda kurgulayamazsanız o taşı satabilme şansınız yok” diyor Arslan. Çünkü Ona göre hikayesi olmayan hiçbir şeyin geleceği de olmaz. Arslan, “Marmoleone olarak bizlere gelen her sanat eserinin, mucize olarak gördüğümüz her doğal taşın hikayesini günlerce düşünür, ruhunu okşar ve ondan sonra pazarlayıp, satarız. Bizim için her taş çok kıymetlidir. Kendi ürününe değer vermeyen hiçbir üretici, karşı taraftan değer almayı ve ürününün değerli olmasını beklemesin” diyor.
“Vizyonsuz hiçbir ocakla çalışmıyoruz”
“Marmoleone olarak yurt içi ve yurt dışından yoğun blok alımı yapıyoruz. İthal ettiğimiz hammaddeyi yurt içinde işleyip ihraç ediyoruz. Vizyonu olmayan, fiyat politikası düzgün olmayan, taşına değer vermeyen hiçbir ocakla çalışmıyoruz” diyen Arslan şunları söylüyor: “Marmoleone olarak tasarımcı bir firmayız. Bir projenin başından sonuna kadar her türlü hizmeti verebiliyoruz. Taş konusunda Türkiye’nin en büyük mimarlık ofislerine danışmanlık hizmeti sağlıyoruz. Biz işin en küçük noktası, 10 x 10cm numuneden başladık ve 10 x 10cm bir numunenin 100 binlerce metrekarelik bir işe dönüşebileceğini çok iyi bilen firmalardan biriyiz. Birçok firma taklit ederek markalaşmaya çalışıyor ancak marka olmak için ciddi bir vizyon ve kurum kültürünüzün olması gerekiyor. Toplam kalite bilincinin, kurumun kendi kültürü haline gelmesi gerekiyor. Bu yolda zaman ve sabır çok önemli; plansız ve vizyonsuz alınan kararların ve yapılan işlerin bir yanı eksik kalmaya mahkumdur.”
“Büyüdükçe daha azimli olmak çok önemli”
“Hayal et, inan ve mücadele et” diyen Arslan sözlerini şöyle tamamlıyor: “Özellikle büyük firmalar için söylüyorum, birçok firma belli bir seviyeye geldikten sonra kibre kapılıp ruhunu kaybediyor. Belli bir süre sonra da yok olup gitmeye mahkum oluyor. Büyüdükçe daha mütevazı, daha hürmetkar, daha kaliteli ve daha azimli olmak çok önemli. Tüm büyük firmalar şunu unutmasınlar ki, Nokia da çok büyük bir firmaydı, değişime ayak uyduramadı ve yok oldu gitti. Değişime ayak uyduramayan, kibirli davranan hiçbir firmanın ayakta kalma şansı yok. Firma olarak biz, kibirli ve hırslı değil, azimliyiz. Azmin peşindeyiz. İnancın ve cesaretin olmadığı yerde başarı da olmaz. Hayal edelim, yılmadan, inancımızı da kaybetmeden mücadele edelim. Bu mücadele ruhunun Türk insanında olduğuna inanıyorum. Sadece biraz kıvılcıma, cesarete ihtiyaç var. Haydi! O kıvılcımı ateşleyelim!”